4 Mart 2019 Pazartesi

PERA PALAS'TA ÇAY SAATİ ...

    Merhabaaaa uzun bir aradan sonra blog okuyan canım insanlar :)
Geçtiğimiz haftasonu çok özel bir gün geçirdim tarihi Pera Palas Otelde ve sizlerlede paylaşmak istedim. Beni takip etmese bile yolu bu sayfaya düşenlerin işine yarayacak birkaç bilgi vermek istiyorum. Hemde bloğuma ara sıra da olsa ses vermek onu terk etmemek içimi rahatlatıyor :)
Oldum olası şu avrupalıların çay saati etkinlikleri hoşuma gitmiştir. Anne tarafım trakyalı ya kan çekiyor heralde :P :) Neyse birkaç büyük otelde çay saatleri yapıldığı kulağıma çalınmıştı, bende araştırırken Pera Palas'ta yapılana denk geldim. Daha önce pera pastanesinde bi kahve içmişliğim vardı ama çay saati başka tabii hemen gözlerim parladı. Dokuz yaşında olmasına rağmen pek çok ortak zevkimiz olan yeğenim ve kızkardeşimle birlikte gitmeye karar verdik. Öncelikle oteli arayıp bilgi aldım. Çay saati her gün saat 15 ile 18 arasında kubbeli salondo yapılıyormuş. Fiyatı kişi başı 125-tl ve açık büfe (yuppiiii) Önceden rezervasyon yaptırmak iyi olur zira biz oradayken salonun kapısından dönenler oldu yer olmadığı için. Pera Palas Otel'in sayfasını şuraya ekliyorum telefon numarasından randevu almadan gitmeyin özellikle hafta sonu çok yoğun .
Şimdi biraz resimlere bakalım hadii :)


İşte kubbeli salona adına veren tavan ...


Avizelerin hepsine ayrı ayrı bayıldım ...


Veee işte açık büfe tatlı tuzlu birbirinden lezzetli çay ikramlıkları :)


Masaların her biri ayrı ayrı çok şık hazırlanmıştı ...


Bu tabak benim tabii bu ilk tur :)


Her masada miss gibi kokan sümbüller ...



Otelde Atatürk'ün kaldığı oda müzeye çevrilmiş ve her gün saat 15 ile 16 arası rehber eşliğinde gezilebiliyor .. 


Atatürk'ün yatağı ...


Yatak odasının yanındaki salonu ...


Mobilyalar ne kadar şık ...


Bu 1930 yılında hintli bir mihracenin Atatürk'e hediye olarak gönderdiği kilim yada seccade olduğu düşünülen işlemeli örtü ...


Bu örtünün ilginç bir hikayesi var, rehber hanım anlattı. Şu avize yansımasının hemen yanında bir saat işlenmiş ve bu saat 09:07 yi gösteriyor :( Örtünün üst kısmındaki fillerin hortumları içe doğru kıvrılmış buda hindu inançlarına göre yas demekmiş. Ve örtünün diğer yerlerinde de kasımpatı çiçekleri var :( Ve bu örtü Atatürk ölmeden sekiz sene önce gelmiş hediye olarak. Ayrıca mihracenin astroloğu tarfından işlenmiş .. Beni çok etkiledi bu dinlediklerim ...


Asansör yanındaki ışığın şıklığı zerafeti ...


Asansör şahaneeee ...


Bakınız banyoda bile sümbüller var :)

Şimdilik hoşçakalın en kısa zamanda görüşmek üzere, yorum yapmayı unutmayın muck ...

8 Ocak 2018 Pazartesi

GÜZEL BİR PARA BİRİKTİRME YÖNTEMİ $ £ € TL ..

Merhaba blog okuyan tatlış insanlar :)
  2018 yılının bu ilk postunda size yakın zamanda öğrendiğim bir para biriktirme yönteminden bahsedicem. Harca harca nereye kadar birazda biriktirelim :P
  Olay şudur canım insanlar, öncelikle bir kumbara ediniyoruz. Biz annemle bu yöntemi
denemeye karar verdiğimizde kavanoz kullandık. Şimdi gidip kim kumbara arıycak yani :) Sonrasında yılın haftalarını gösteren bir takvim ediniyoruz. Annemin odasında varmış almış bir yerden o yüzden ben takvim peşine düşmedim. Bir yılda 52 hafta var bildiğimiz gibi, gerçi annem bilmiyormuş sordum cevap veremedi, anne ilkokulda öğretiyolar dedim. İlkokulu bitireli elli sene oldu dedi, sustum :))
  Yılın hangi haftasındaysak kumbaramıza o kadar lira dolar euro (hangi ülkede yaşadığımıza
 bağlı) para atıyoruz. Mesela biz dün annemle başladık, 2018 yılının birinci haftasıydı birer lira attık kumbaramıza, haftaya iki lira sonra üç sonra dört .... böyle böyle yıl bittiğinde ve kumbarayı açtığınızda tam 1.378-tl paranız birikmiş oluyor. İster yılbaşı tatiline git ister kendine hediye al istersende at bankaya dursun ekmek istemez su istemez :))
  İşte bu şekilde bir para biriktirme yöntemi bu, biz annemle çok beğendik ve başladık, sizlerde başlarsanız yorum kısmında yazın bana. Bakalım yıl sonuna kadar becerebilecekmiyiz haberdar ederim sizleride :)
  Bol kazançlı birikimli hayırlı bir yıl olsun hepimize inşallah, öpüyorum güzel insanlar ...

Not: Ben kavanozu  acık süsledim aşağıdaki gibi bişey oldu :))



21 Ağustos 2017 Pazartesi

YIL BİTTİ BEN ANCA HEDEF VE KARAR BELİRLEDİM :)


   Merhaba blog okuyan canım insanlar, geçtiğimiz haftasonu hem gezdim tozdum hemde yeni kararlar aldım. Yani kararlar hedefler havalarda uçuştu :P Ben hiçbir zaman hedefe odaklı bir insan olmadım. Halbuki risk almayı hiç sevmeyen biriyim, benim gibi insanlar hedef odaklı yaşarlar benim bildiğim. Bunun sebebi sanırım, hem iradesiz hemde maymun iştahlı oluşum. Hafta sonu erkenden doğum günümü kutladık. Ailem arkadaşlarım hep bir aradaydık. Bol bol sohbet ettik çok güzeldi. Konumuz planladığımız yurtdışı seyahatimiz ikinci olarakta benim fazla kilolarımdı :) Evet konunun biri buydu yapcak bişi yok şişmanım :) 2018 haziran ayı başında bir yurtdışı tatil planımız var, ve ben ilk defa hedef noktası olarak kendime bu tarihi koydum. Şimdi bu canınız cananınız çok sevdiğiniz sihirli günlüğünüz ne yapacak ? :))
   İlk hedefim maddi konularla ilgili canlar. Bu devirde hangi insan evladı vardırki kredi kartı borcu olmasın ? yani olmasın canım olmasın benim var borcum herkesin olsun :P yok yok şaka Allah hepimizi kurtarsın. Belirlediğim tarihe kadar kredi kartı borçlarımı kapatmak ilk hedefim. Ve tabi azar azar kenara euro atmak da ikinci maddi hedefim oluyor. Bu aralar zaten minimal yaşamla ilgili çok şey okuyup araştırıyorum belkim faydası olurda gereksiz ihtiyaç dışı harcamalardan uzak dururum :)
   İkinci hedefimde tabi bu hedef diğeri ile paralel ilerliycek, kilo vermek. Seyahatimize yaklaşık on ay var ve benim hedefim on ayda on kilo. E artık bunuda yapamazsam daha hayatta kilo veremem ben. Ayda bir kilo vermeyi başarmalıyım. Hedefi düşük tuttum çünkü kendimi biliyorum hiç sıkıya gelemem :) Hadi bakalım ilk defa bir hedef iki yolum var, ne kadar başarılı olucam görücez :)
   Bunuda buraya yazıyorumki dönüp dönüp bakayım sizlerde şahit olun. Ne demişler paran çoksa kefil ol işin yoksa şahit ol :P tamam tamam saçmalamıycam daha fazla, gidip taze fasulyemi yiyim tam öğle saati, hoşçakalın sağlıklı fit ve bol paralı kalın ...



Göktürk köyünde haftasonu türk kahvesi içtiğimiz köy kahvesi, bayıldım nasıl güzel bir yer 


2 Ağustos 2017 Çarşamba

ANTİBAKTERİYEL HİJYEN SAĞLAYICI SPREY


     Merhaba blog okuyan güzel insanlar, bu yazımda sizlere bir ürün tavsiyesinde bulunacağım. İlkokul müsamere konuşması gibi bir giriş oldu farkındayım :)) Neyse gelelim konumuza, benim gibi hijyen takıntısı olan insanlar bilirlerki bu tür ürünler hayat kurtarır. Gerçi mikroptan ölen kimse yoktur ama olsun bizim içimiz rahat olsun :) Rossmann mağazalarında satılan "domol" marka hijyen spreyi çok kullanışlı bir ürün. Otelde, restoranda, özellikle umumi tuvaletlerde müthiş kullanışlı. Ben 100 ml olan yukarıdaki şişesini hep çantamda taşıyorum. İçime sinmeyen yerlerde pıs pıs kullanıveriyorum :)
Kullanımıda oldukça kolay, temizlemek istediğiniz yere sıkıp otuz saniye bekliyorsunuz, isterseniz daha sonra kullandığınız yüzeyi nemli bir bezle silebilirsiniz ama ben yapmıyorum. Hijyenimin tesiri azalır falan mazallah :) Yurt dışı seyahatine çıkarkende yanıma alıcağım için bi mutlu oldum üstelik şişeside 100 ml sınırında oh ne ala :) Sihirli Günlük tavsiye ediyor efenim, hijyen günler dilerim, temiz kalın pirupak olun ..

28 Temmuz 2017 Cuma

MİNİMALİST YAŞAM'A KOZMETİK ALANINDAN BAŞLADIM ..



   Hayatımın oldukça sıkıntılı bir döneminde başladım makyaj bloglarını ve youtube kanallarını takip etmeye. İlk başlarda iyide geldi aslında, kafam dağıldı can sıkıntım geçti. Fakat bu takiplerim daha sonraları alışveriş yapma isteği olarak devam etti. İzlediğim her videoda yada okuduğum her blogta ne görürsem almaya başladım, Çekmeceler masa üstleri dolaplar kozmetik ürünleriyle dolduda taştı.
O zamanlar iyide para kazandığım için aman moralimde düzeliyor deyip deyip alışeriş turlarına attım kendimi. Pahalı markalardan drugstore markalarına kadar gözüme güzel gelen ve almamız için övülen herşeyi alıyordum. Türkiyede bulup alamadığım markalarıda yurtdışından ya kendim alıyordum yada getirtiyordum. Ucu bucağı olmayan bir yol bir çılgınlık yani anlıycanız..
Bu arada ara ara odamı rahatlatmak için ayırma işlemi yapıp poşet poşet etrafıma dağıtıyordum. Bir iki sefer satış yapayım dedim ama yok olmadı bana uymadı daha doğrusu beceremedim insanlarla uğraşamadım :)) Bu kozmetik çılgınlığı tam sürat giderken bir anda işimden ayrıldım, ve başka bir işe başladım. Artık eskisi kadar kazanmıyordum ve yeterince birikimim de yoktu. İşte tamda bu zamanlarda oldukça fazla düşünme fırsatım oldu. Ben ne yapmıştım, nasıl çılgınca bir hastalığa tutulmuştum böyle. Kazandığım parayı nasıl umarsızca yüz yıl yaşayıp her gün makyaj yapsam bitmeyecek ürünlere harcamıştım. Her şerden bir iyilik doğar denir ya bence çok doğru. İşimden ayrılmam kötü bir şeydi ama içinde bulunduğum bu durumu anlamama yardım etti. Üst üste dolu çekmeceler dolaplar ek olarak alınan raflar, boşa giden emeğimle doluydu. Evet çok çalışıp yorulup kazandığım paraları bu kalabalığa yatırmıştım. Üstelik işsiz kaldığımda da bunların bana bi faydası yoktu, oysa bunlara verdiğim parayı kenara koysaydım çok daha birikmiş param olurdu ve moral bulurdum. Bi zamanlar moral bulmak için yaptığım alışverişler şimdi moralimi bozmuştu.
İşte bu aralar etrafımda sık sık duyduğum "minimalist yaşam" olgusunu araştırmaya başladım.
Çok okudum, çok araştırdım, çok insanın minimalist yaşam hikayesine ortak oldum. Hala tam anlamıyla altı tshirt, bir sabun, birde yer yatağı kafasında değilim ama çok değişti düşüncelerim.
Çok çalışan ve çok yorulan biri olarak paramı çok dikkatli harcamam gerektiğini anladım öncelikle. Hayatımdaki ilk değişikliğide kozmetik alanında yaptım, çünkü en çok para harcadığım alanların başında geliyordu. Elli tane ruja, on tane far paletine, sekiz tane fondötene, (ki hiç fondöten insanı değilimdir kullanmam) üç beş şampuana, şişe şişe vücut kremine, her yeni çıkan dudak balmına kimsenin ihtiyacı yoktur öyle değilmi ? Büyük israf, ve büyük zaman kaybı hepimiz için.
O yüzden uzun bir zamandır kozmetik ürünü almıyorum, evde olanlarıda en aza indirdim. Arkadaş, kardeş, kuzen arasında dağıttım :) Artık herşeyden bir tane, kullanmadığım şeylerden ise hiç tane tutuyorum elimde. Mesela dediğim gibi fondöten kullanmıyorum o yüzdende almıyorum ve elimde de hiç yok. Bu arada kozmetik ürünlerine taksit olayını kaldırmalarıda iyi oldu bence. Çünkü indirim dönemlerinde insanlar çılgınlar gibi alışveriş yapmıycaktır diye düşünüyorum. Yani bende son durum budur canlar. Artık bu blogta kozmetik alışverişi yok bitenler postu göremeyeceksiniz. Hayatımın diğer alanlarında da yavaş yavaş sadeleşmeye çalışıyorum. Bununla ilgili belki yine içimden gelirse bir yazı yazarım :)
Sade, huzurlu, özgür, mutlu günler ...

14 Mart 2017 Salı

Küçük Şirin Bir Cafe ...


Geçtiğimiz ay kayda değer tek etkinliğim arkadaşlarımla beraber yaptığımız pazar kahvaltısıydı :)
Tuzla sahilde küçük şirin tatlı sıcak bir yer Adriano Antik Kafe. Gittiğimiz gün baya soğuktu ve yağmur vardı, ama biz denizi izlerken sıcacık bir ortamda şehrin gürültüsünden uzakta güzel vakit geçirdik doğrusu. Kafenin menüsüne bakarmısınız ne kadar orjinal ..


İçerde çok fazla masa yok, kafenin mutfak tarafını görebiliyorsunuz


Dekorasyonda kullanılan objeler çok güzel, çok sıcak bi hava katmış ortama bence


Şöyle ahşap bir merdivenden yukarı çıkılıyor, ben çıkmadım ama orda da sadece bir masa varmış.
Kızlar öyle söyledi yani :)


Şu masanın ayağı eski dikiş makinası ..bayıldım

Pencereden dışarının görüntüsü süper, deniz hemen yanıbaşınızda




Kahvaltı tabağı çok büyük, biz bir tabağı iki kişi paylaştık anca bitirdik


Ortaya melemen ve sucuk offff olsada yesek şimdi acıktım :)


Ekmekler sıcacık geliyor, sür tereyağını götür :))


O soğuk havada kuşlar deli gibi bi o yana bi bu yana uçuşup durdular




Kafenin açık olan kısmıda çok hoş, yazın keyifle oturulur


Eve dönücez yalancı bi güneş açtı :))

Umarım sevmişsinizdir bu yazıyı, ve umarım yolunuz düşer bu güzel yere
Sevgiler ...

20 Şubat 2017 Pazartesi

Ben korktum azıcık sizide korkutayım olur mu ? :))



    Merhaba,
Bugün size yeme içme gezme tozma alışveriş konuları dışında bişey anlatıcam.Geçenlerde
başımdan geçen beni tırsıtan bir olaydan bahsedicem. Evimizin karşısında boş bir bina var ve oldukçada mekruh görünüyor. Bu sebeple o bina hep beni bi rahatsız etmiştir. Önünden geçerken yada pencereden bakarken gözüm iliştiğinde falan. Bina mütahite verilmek üzere mirasçılar tarafından boşaltılmış benim duyduğum ama üç yıldır o sokakta oturuyoruz ne gelen var ne giden. Ne tamir edilip yerleşiliyor nede mütahit binayı yıkmaya başlıyor, bina öylece yeni binaların arasında çürük diş misali sırıtıyor anlıycanız :) Sabahları saat yediyi çeyrek geçe evden çıkıyorum ve malum hava hala karanlık oluyor. Bu mekruh binanın önünden de her sabah geçiyorum ve sokağın o kısmıda karanlık oluyor. Bende binanın önünden geçerken adımlarımı hızlandırıp kafamı hiç çevirmeden koşar adım ilerliyorum sokakta. Geçenlerde bir sabah, yine karanlık sessiz ve boş sokakta yürürken, tam o binanın önünden geçiyordumkiii, binanın demir dış kapısının açılma sesini duydum. Ve ben ödlek ve meraklı sherlock çakması olduğum yerde durdum. Hem korkudan kalp atışlarım hızlandı hemde o noktada çakılıp kaldım. Metalin betona sürtünme sesine benzer iç acıtan o ses devam etti, bende kapıya odaklandım. Sonra bir çift el kapıyı kenarlarından kavrayıp kendine doğru çekmeye devam etti. Allahım ne çıkacak diye hem meraklı hem tırsmış bi vaziyette bekledim. Kapıdan çok yaşlı bir adam çıktı ve tabi direk bana baktı. Bense adamla göz göze geldikten sonra kelimei şahadet ardından nas suresiyle koşturup sokaktan çıktım. O korkunç an bütün gün aklımdaydı. Paranormal olaylardan hem korkarım hemde merakımı cezbeder, bu sebepten kendi kendime ekşın yarattığımı düşündüm. Ama yani sonuçta boş bir binadan ki kapısı bile zar zor açılan bir binadan o yaşlı adam neden çıktı, o kimdi, nereye gitti, ertesi sabah gene görürmüyümdü... öf öf kafamda deli sorular :)
Neyse akşam oldu eve gittim, anneme söylesemmi söylemesemmi düşündüm önce bi, çünkü o evden korktuğum için annem hep bana gülmüştür. Sonunda söyledim, annem gene güldü ve dediki o evde mirasçılardan biri yaşıyormuş orayı terketmemiş ve bina meğerse o yüzden yıkılamıyormuş.
Yani olayda paranormal bi durum yokmuş, amca zaten orada yaşayıp çıkmamakta ısrarcıymış.
Ama ben hala o evin önünden geçerken bi tırsıyomuyum, evet hemde çok :)

PERA PALAS'TA ÇAY SAATİ ...

    Merhabaaaa uzun bir aradan sonra blog okuyan canım insanlar :) Geçtiğimiz haftasonu çok özel bir gün geçirdim tarihi Pera Palas Oteld...